SÖZ
AZRA VARDAR – 10/B
Açık gri duvarların arasında,
üzerinde ince bir şal ile duvarı izliyordu. Oda serindi, penceresi gecenin
karanlığını içeri sokmak istercesine ardına kadar açılmıştı. Beyaz perde bir
içeri bir dışarı sallanıyordu. Çam ağaçlarının birbirinde çarpma sesleri
duyuluyordu. İçeriye ayın cılız ışığı sızıyordu. Genç kızın içini yıldızlara ve
aya bakma isteği kapladı. Ama biliyordu ki pencereye bir kez dönse uçsuz
bucaksız gökyüzünün özgürlüğü canını daha çok yakacaktı. Bu yüzden bakmadı,
bomboş duvardaki ufak çiziklerden gözlerini ayırmadı.
İnsanlar ne garip, diye
düşündü. Ne kadar da benimsemişler peşin hükmü. Birinin gözlerine bakmaksızın
dudaklarındaki küçük bir kıvrımı, zoraki bir kıkırtıyı mutluluk sayarlar. Yüzü
güleni dertsiz, derdini anlatanı ilgi meraklısı bulurlar. Her mutsuz ve
hayatından memnun olmayan genci ayıplar, şükretmesi gerektiğini söylerler. Genç
kız düşünmeyi bırakmak istedi. Gözlerini sımsıkı kapadı. Engellemeye çalışsa da
içini bir sinir kapladı. Kendisini yargılayan insanlardan nefret ediyordu.
Kapalı kapılar ardını kim bilebilirdi ki? Kimin ne zorluk çektiğini, kimin
mutluluğunun neye mal olduğunu, kimin gözlerindeki yorgunluğun sebeplerini
nerden bilebilirlerdi? İnsanlar sadece konuşuyordu. Dinlemiyordu. Duyuyordu ama
anlamıyordu. Genç kız çok yorgun hissetti. Neden kimsenin ona inanmak
istemediğinin sebebini arıyordu. Ailesi tanınan ve saygınlık kazanmış insanlar
olduğu için mi? Yoksa ergenliğin getirdiği adrenalin arayışını yalanlarla
sağlamaya çalıştığını mı sanıyorlardı? Genç kız bu sefer geçerken çok merak
etti. Teninde gezinen pis ellerin izlerini kimse mi görmüyordu? Bu sorunun
yanıtsız kalmasından nefret etti.
Odasındaki banyonun kapısındaydı şimdi, içeri girmeye
cesaret edemiyordu. Lavabonun üzerindeki lekelenmiş aynada kendini görmekten
korkuyordu. Artık hiçbir duygu parıltısı olmayan gözleri, yaşıtlarının aksine
bakımsız cildi ve saçları, kurumuş ve çatlamış dudakları görmekten ölesiye
korkuyordu. Bir süre daha kapının beyaz boyasını izledikten sonra elini kulba
attı. Yavaşça çevirdikten sonra içeri girdi ve kapıyı kapadı. Yüzünü görmemek
için ayna harici her yerde gözlerini gezdiriyordu. Lüks küvete, pahalı olduğu
belli olan havlulara, yerdeki açık mavi üzerine lacivert desenli fayanslara,
çeşit çeşit şampuanlar ve sabunların olduğu dolaba baktı. Gözleri dolapta
takılı kaldı. Buruk bir tebessüm oluştu dudaklarında. Hiçbir sabunun bedeninde
hissettiği iğrençliği geçiremeyeceğini biliyordu. Daha önce defalarca denemişti.
Geçiremediği her seferinde deli gibi ağlamış, başı çatlarcasına ağrımaya
başladığında yorgunluktan uyuyakalmıştı. Artık denemiyordu bile. Sadece küvete
oturuyor ve saçlarını delip geçen damlaları hissetmeye çalışıyordu. Yine
aynısını yapacaktı. Uzanıp musluğu açtı ve suyun dolmasına izin verdi. Gözleri
suyun dolmasını izlerken solgun elleri tişörtünün eteğine gitti. Üzerini yavaş
yavaş çıkarırken tenine değen soğuklukla ürperdi. Kendine bakmamaya çalışarak
suyun içine girdi. Parmakları küvete gevşekçe tutunurken bacaklarını uzattı.
Başını arkaya attı ve akmaya devam eden suyun yüzüne çarpmasını sağladı.
Gözlerini kapayıp ne kadar olduğunu bilmediği bir süre suyun sesini dinledi.
Göz kapakları açıldığında istemsizce düşünceler
tekrardan hücum etti beynine. Tekrardan kalbi sızladı. Ellerini kendi vücudunda
gezdirdi. Boynuna, göğsüne, karnına dokundu. En sonunda kollarını bacaklarına
doladı ve başını dizlerine yasladı. Biraz olsun huzurlu hissettiğini sanmıştı
ama birden gözleri doldu. Ne olduğunu bile anlamadan ağlamaya başlamıştı. Nasıl
başladığını hatırlamaya çalıştı. En başında bir oyun sanıyordu. Babası onu çok
seviyor ve oynamak istiyordu. Küçükken hiçbir şey anlamıyor ve ona söyleneni
yapıyordu. Çocuk aklı ermiyordu ama kendini kötü hissediyordu. Yaşı ilerledikçe
farkına varmaya başladı. Kendini çekmek istedi. Ama yapamadı. Kaçmaya
çalıştıkça zorlamalar başladı. Elinden bir şey gelmiyordu. Birine söylemekten
de çok korkuyordu -ki söylese de inanan olamamıştı- bu yüzden söyleyememiş,
içine atmıştı. Zamanla karşı gelemedikçe kendinden nefret etti. Kirlenmiş
hissetti. Değersiz bir parçaydı artık. Sanki bedeni ve ruhu sevilmeyi hak etmiyor
gibiydi. Gün geçtikçe daha da nefret etti her şeyden. Konuşmamaya yemin
etmişti. Yalnızca okula gidiyor ve uyuyordu. Okulunda da tek kelime etmeden eve
dönüyordu. Ailesi, özellikle de babası bu duruma çok sinirlendi. Düzgün
davranmasını istedi. Genç kız isteği yerine getirmeyince bu sefer şiddet de
işin içine dahil oldu. Fiziksel ve duygusal yorgunluğu yenemeyecek duruma
gelince pes etti. Etrafa yalan kahkahalar saçtı. Gözlerinde en ufak neşe yoktu
ama yüzünden gülümseme eksik olmuyordu. Aradan bir süre geçti. Artık birilerine
söylemeye karar verdi. Belki kurtulabilirim umuduyla utana sıkıla anlattı. Ama
aldığı tepki onu daha da yerin dibine soktu. Çünkü kimse inanmadı. Sebebini
merak etti. Aslında gözünün tam da önündeydi. Mevki ve para. Ailesi
varlıklıydı. Çok fazla tanıdıkları ve bağlantıları vardı. Onlara güvenen insan
sayısı çoktu. Haliyle bu akıl almaz olaylar inandırıcı gelmiyordu. Aradan zaman
geçmesini bekledi ve şansını tekrar denedi. Ama sonuç aynıydı. Bu sefer
ayıpladılar onu. Genç olduğunu ve ahlaksız yalanlar söylediğini söylediler.
Umudu tükenmişti o zaman. Ne yanaklarındaki kirli okşamaların izleri, ne de
yüreğindeki sızı geçiyordu. Savaşmaktan vazgeçmiş durumdaydı. Yorgundu ve acı
çekiyordu.
Ağlaması nihayet dindiğinde yavaşça küvetten çıktı.
Ellerini yüzüne bastırdı. Islak saçlarını omzunun ilerisine attı ve yandaki
kahverengi havluyu üzerine sardı. Sular damlaya bedeniyle aynanın önüne kadar
ayaklarını sürüdü. Birden içine garip bir his doldu. Kaynağını bilmiyordu ama
bu hissi sevmişti. Sanki kendisine başarabileceğini fısıldıyordu. Biraz
bekledikten sonra ellerini lavabonun iki yanına yaslayıp kendine baktı. Yüzü
çökmüştü ve rengi sarıya çalıyordu. Bir süre kendini izledi. Sonrasında
gülümsedi. İçten bir gülümseme. Dudakları bu şekilde kıvrılmayalı uzun zaman
olmuştu. Parmaklarıyla saçlarını taradı ve havlusunun sıkıştırdığı kısmını
çözdü. Ayaklarının dibini boylayan havluyla birlikte soğuk tekrar bedenini esir
aldı. Parmakları boynunda gezmeye başladı. Kendisini süzdü ve gözleri aynadaki
gözlerini buldu. Derin bir nefes aldı ve sessizce kendine inandığını söyledi.
Bu unutulmaz bir geceydi. Kocaman bir adımdı. Çünkü bu gece, bu cehennemden
kurtulacağına ve kendisini sevilmeye layık göreceğine dair kendisine söz verdi.