25 Aralık 2017 Pazartesi

Çocukluk




Sokakta topun peşinde,
Cam kırılma eşiğinde
En mutlu zamanlardı,
Akşam ezanına kadardı.


Şimdi ise zoruma gidiyor;
Yalnız okula gidip gelmek.
Çocukluk harbiden güzelmiş,
Yapmamız gereken kıymet bilmek.



Ömer Faruk AKINCI

7 Aralık 2017 Perşembe

KAHVALTI İÇİN EKMEK

  Aslında her şey o güne kadar güzeldi. O gün mü? İşte o gün asıl hikayemin başlangıcıydı.

  O gün kahvaltı için ekmek almaya çıktım. Yolda giderken kulaklıklarımı taktım, en sevdiğim müziği açtım. Bir yandan müzik dinliyor, bir yandan da arkadaşımla mesajlaşıyordum. Telefon hayatımın önemli bir parçasıydı. O beni gerçekten çok mutlu ediyordu. En yakın dostumdu. Biriyle yüz yüze görüşmektense mesajlaşmayı tercih ederdim galiba. Neden mi? Çünkü yüz yüze konuştuğumda o an yalan söyleyemezdim. Beğenmediğim bir şeye beğendim diyemezdim. Sevmediğim birine ‘’Seni seviyorum.’’ diyemezdim. Ama telefonda mesajlaşırken öyle değildi. Sonuçta yalan söylesen bile karşındaki yüz ifadeni göremediği için yalan söyleyip söylemediğini anlayamazdı nasıl olsa.

  Ya da ne bileyim birinin doğum gününde onun doğum gününü kutlamak ‘’ İyi ki doğdun!’’ demek yerine emojili mesaj atmak daha güzeldi. Ya da birine günaydın deyip gülümsemek yerine gülen emoji atmak daha eğlenceli ve samimiydi. Hem sanal arkadaşlık kurmak daha kolaydı. Ama gerçek arkadaşlar mı? İşte o biraz zor. O yüzden hayatı yaşamak yerine, telefona hapsolmuş yaşamayı ben kendim bile isteye, farkında ola ola tercih ettim. Bir de bu yetmezmiş gibi her yerde, zamansız da olsa onu kullanmaya başladım.

  Onu kendime en iyi dost belledim. Dostumun dizine kafamı koyup ona derdimi anlatmak yerine derdimi telefon ekranındaki birkaç tuşa anlattım. Tuş mu? İşte o beni hiç anlamadı. Oraya yazdıklarım sadece bir yazıydı işte. Karşı taraf yani sanal arkadaşım sadece onu bir yazı olarak gördü. Gözümden akan yaşları eliyle silemedi.

  İşin acı yanı da şu ki ben bunu, kendime en iyi dost bellediğim telefonu yanlış yerde, yanlış zamanda kullandım. Sonuç ne mi oldu? En iyi dostum dediğim telefon hayatımı kararttı…


  O gün yolda, telefon elimde, kulaklarımda kulaklık, bir yandan mesajlaşırken karşıya geçmeye çalışınca gelen kamyonu göremeyip bir bacağımı o kazada sırf kendi dikkatsizliğim yüzünden kaybettim.
  Sağ bacağım artık yoktu.
  İşte o gün hayatımın ufuk çizgisiydi.
 
  Ondan sonrası ise daha kötüydü.
Artık tekerlekli sandalyeye mahkum olmuştum. Yürüyemiyordum, koşamıyordum, çoğu basit şeyleri bile yapamıyordum.  En çok canımı sıkan şey ise bu duruma düşmeden önce yaptığım küçük hatalardı. Artık telefona bağımlı değildim belki; ama bundan sonrası kendi yaptığım ve yapılmasına izin verdiğim hatalarla boğuşmam oldu.

İşte o tekerlekli sandalyeye, bu duruma düşmeden önce ben bunları hiç fark edemedim. İşte o hatalar neler miydi? Onlar o kadar çoktu ki, nereden başlayayım?
Öncelikle engellilere özel olan asansörleri az mı kullandım? Ya da en basitinden, babamın kaldırıma arabasını park etmesine hiç sesimi çıkardım mı? ‘’ Baba ya buradan tekerlekli sandalyeli biri geçmeye çalışırsa geçemez.’’ dedim mi? Demedim. Hiç engelli biriyle dost oldum mu? Olmadım. Hatta davranışım çok fenaydı. Sanki o kişi bulaşıcı bir hastalık varmış gibi ondan anında uzaklaştım. Hiç onun durumundaki birine yardım etmeye çalışmadım. Hiç onları anlamaya çalışamadım. Hiç başkalarını uyarmadım. Hoş gerçi ben o zaman yaptığım yanlışların farkında bile değildim.

  Ve o kadar çok şey var ki; aslında bizim yapıp da farkında olmadığımız şeyler.
  Hadi ben size tekerlekli sandalyeye mahkum olduktan sonraki bir günümü anlatayım. Hadi benimle gelin…
  
  Yine her zamanki gibi kız okula gidecekti. Tekerlekli sandalyeye mahkum olan bu kızın okula gitmek kadar basit bir şeyi yapabilmesi için resmen bir parkuru geçmesi gerekiyordu.

  Evleri 3. Kattaydı. Her gün olduğu gibi annesi kızını hazırladı. Babası önce kızını kucağına aldı, alt kata kadar taşıdı. Annesi de o sırada kızın sandalyesini kaldırıma çıkartmıştı. Babası kızını sandalyesine oturttu. Kız her zaman yaptığı bu günlük şeylere artık alışmıştı. Daha doğrusu alışmak zorunda kalmıştı.

Kitaplarını kucağına koydu, başladı tekerlekleri çevirmeye. Okulun yolunu tuttu. Okula giderken kaldırıma park etmiş olan arabayı gördüğünde artık şaşırmıyordu hatta kızmıyordu bile. Ancak bu onun için artı bir zorluk demekti.
Önce dikkatlice kaldırımdan inmeye çalıştı ama kaldırımda rampa yoktu. Büyük hayal kırıklığına uğradı. Sanırım en iyisi birinden yardım almaktı, ama kimden? Kimse durup uğraşmazdı ki şimdi. Sonunda kızın haline acıyan bir teyze kızın kaldırımdan inmesine yardım etti. Kız bir engeli daha atlatmıştı ama düşünmeden de edemedi; ‘’Acaba bu teyze gibi biri o an olmasaydı hali ne olurdu?’’

  Sonunda okula vardı. Ama şimdi onu daha büyük bir engel bekliyordu. Okula kadar gelebiliyor ama bir türlü içeri giremiyordu. Çünkü okullarındaki rampa olabildiğine dikti. Oradan başka birinin yardımı olmadan mümkün değil çıkamıyordu.

  Her gün ona çıkmasında yardım eden o hizmetliyi bekledi. Bekledi ya ne çare hizmetli yarım saat geçti gelmedi. Sonuç olarak da derse geç kaldı. Hizmetli yaklaşık 45 dakika sonra kızın imdadına yetişti. Kız sonunda bir engeli daha aşmıştı. Derse geç kalınca öğretmeni kızmadı, zaten öğretmen de bu duruma alışmıştı. Kız çoğunlukla ilk dersin hemen hemen çoğunu kaçırırdı.

  Sonunda öğle arası geldi. Kızın bütün arkadaşları kantine giderken kız sınıfta bekledi. Çünkü kız zaten dar olan kantinlerine yoğunlukta, tekerlekli 
sandalyeyle girmeye çalışınca tam bir facia oluyordu. O da kantinin boşalmasını bekleyip en son yemek almaya gitti. Kalanlardan ne varsa birini seçti-aldı. Gerçi geriye pek seçenek kalmıyordu. Kız sonunda bir engeli daha tamamlamıştı.

  Tekerlekli sandalyeye bağlı biriyle de kimse arkadaş olmak istemiyordu. Zaten onun da pek fazla arkadaşı yoktu.
  Kız sonunda gününü tamamladı. Okuldan çıkması gerekiyordu. Herkes evine giderken kız onu gelip alması için babasını bekledi. Sonunda babası geldi.

  Babası kızını dik rampadan indirdi. Evin yolunu tuttular. Merdiven engelini de aşıp 3. Kata çıkan kız ve babası sonunda evlerine gelebilmişlerdi. Eve sonunda binbir zorlukla gelen kız zorlayıcı bir günü daha geçirmiş olmaktan oldukça yorgundu.

  Yemek yedi, uyudu, uyandı…
İşte kız için yeni bir gün daha başlıyordu.
Binbir zorlukla geçecek olan bir gün daha.
Onun için artık sabahları kahvaltı için ekmek alabilmek büyük bir lükstü.
Ve o kız bu lüksü bir daha tadamayacaktı.

                                                               
                                                                        -Yasemin KÖSEMEN

24 Kasım 2017 Cuma

24 Kasım Kutlamaları

Okulumuzda düzenlenen 24 Kasım Kutlamalarından fotoğraflar... 





ALZHEİMER ANNEM VE BEN

Bitti mi artik özenle yaşattıgin geçmişin
Yok mu artık kızlarının ismini verdiğin menekşelerin
En güzel yemeklerinin tarifi defterlerde mi kaldı sadece
Çekirdeğini alıp izlediğin dizilerini anlatamayacak misin melahat teyzeye
Artık ben küçükken nasıldım anne diye soramayacak miyim sana
Babamla evlendiğin gün fotoğraflarda mı kaldı öylece
Hani nerde o hastalığımın şifası iksirlerin
Kitapları tarayıp bulduğun ismim
Her sabah elmacık kemiklerimin üstünden öperek uyandırışın
Çıplak ayakla yere basma deyişin
Renk renk dizdiğin romanlarını okuyamayışın
Köşeyi dönene kadar camdan bakışın
Saklambaç oynarken beni bulsanda belli etmeyeşin
Pencere önüne koyduğun ekmekleri arayan gugukcuk kuşun
Kahvaltılarımda omletimin üstüne yaptığın ketçaptan suratın
Arka balkonda biberler veren minik tarlan
Günler önceden planlar yaptığın doğum günümde "İYİKİ VARSIN" deyişin
Nereye saklandılar bu sabah anne


                                                                                                       Rumuz: Efridun

1 Kasım 2017 Çarşamba

BAĞIMSIZIZ İLELEBET

Hürriyet Cumhuriyet demek
Binlerce şehit verdi memleket
Uğruna harcandı pek çok emek
Bir oldu binlerce yürek

Tek hakimiyettir millet
Vatan bağımsız olacak elbet
Damarlarımdaki asil kanda kudret
Bağımsızız ilelebet

Kan gölüyken cennet vatan
Cumhuriyeti kurdu Ata’n
Bir millettir tarih yazan
Böyle yazıldı bu destan

Savaş verdik korumak için istiklali
Aydınlıklara vaat ettik istikbali
Demokrasi ile yendik cehaleti
Bu yüzden yüce Atatürk Cumhuriyeti


                                                        -Şeyma Vedia ÇIVGIN

24 Ekim 2017 Salı

HAPİS

Bazen imkansız olmak ister insan,
Uğrunda savaşmaya değer tek şey olmak.
Bazen kül olup gitmek ister,
Sessiz , kedersiz, durgun bir ecel...

Anlamıyorum gerçekten,
Nasıl olurda gözünün yaşına kıyamazken,
Sel oluşuna tanık oldum,
Tek kelime etmeden...

Sensiz yaşamım nedensiz,
Boynumda Azrail,
Kafamda son cümlem gaipten.
Demem lazım tereddütsüz.
“Korkmuyorum Ölmekten!”

İşte gözlerimi sana son yumuşum.
Varlığımın biçare anı gözlerinde kayboluşum.
Umrunda mıdır acaba yangından evvel kül oluşum?
Gitmeni istedim güya mesut olurmuşum.

Gel…
Gel ki rahatlasın ızdırap dolan vicdanım
Gel ki bitsin bu ömür çürüten hicranın.
Hakim kalemini kırsa da aşkımızın,
Boşver, sensin sahibi bu ebedi sevdamın.

Kalbim öksüz, ellerim kaldı yetim.
“Elveda” derken bile kalmaktı niyetim.
Gözlerin kelepçem, gözyaşın esaretim.
Günahına da razıyım, kokundur kefaretim…

 

                                     -M.Selman Dedeakay

Okuma Etkinliği

Okulumuzun 10-B öğrencileri Nisa Çelebi ve Beyza Aydoğan'ın yapmış olduğu anaokullarına masal anlatma etkinliği. 


20 Eylül 2017 Çarşamba

Okulumuzun Tarihçesi

Bandırma Anadolu Öğretmen Lisesi İlçe Milli Eğitim Milli Eğitim Müdürlüğümüzün talebi, bölge milletvekillerimizin destek ve katkılarıyla, eğitim öğretim de kaliteyi, rekabeti, imkân ve fırsatları artırmak adına 2003/2004 Eğitim-Öğretim yılında açılmış ve kısa süre içerisinde Bandırma’nın ve bölgemizin ilgisini üzerinde toplamış bir orta öğretim kurumudur. Öğretmen Yetiştirme ve Eğitimi Genel Müdürlüğüne bağlı, özellikle eğitimde altyapısı sağlam, pedagojik formasyon bilgisine sahip, ek puan avantajıyla eğitim fakülteleri ve diğer her türlü alanda puan kesintisi yapılmaksızın diğer yüksek öğretim kurumlarına öğrenci yetiştirmek üzere açılmıştır.
                Okulumuz, dönem millet vekillerimiz Sayın Turhan ÇÖMEZ, Sayın Sedat PEKEL, İlçe Milli Eğitim Müdürümüz Sayın Şakir DEMİRHAN, okul koruma derneği üyelerimiz, öğrenci velilerimiz ve vatandaşlarımızın katıldığı bir törenle
           15 Eylül 2003 tarihinde açılışı yapılmış ve kurucu Müdürümüz Alaattin Bayram, on bir öğretmenimiz ,yirmi dörder kişilik üç sınıf ,toplam 72 öğrenciyle Anadolu Lisesinden tahsisi yapılan binada eğitim öğretime başlamıştır.              
            Okulumuzda 2 idare odası ,1 öğretmenler odası,15 derslik ,1 bilgisayar sınıfı ,yeni oluşturulan çok amaçlı salon(laboratuar,toplantı ve etkinlik salonu) 1 bilgisayar sunum odası , kütüphanesi ve çalışma atölyesi vardır. 2017/2018 eğit ve öğretim yılına YAVUZ SULTAN SELİM ANADOLU LİSESİ olarak devam etmektedir





Öne Çıkan Yayın

Okulumuzun Tarihçesi

Bandırma Anadolu Öğretmen Lisesi İlçe Milli Eğitim Milli Eğitim Müdürlüğümüzün talebi, bölge milletvekillerimizin destek ve katkılarıyla, e...