28 Kasım 2021 Pazar

 

YOKUŞ

İki insanın kaderi birbirine bağlanınca mı aşk derler

Bir sarılsak dinermiş gibi duraksız harpler

Bana kokunu fısıldar senden esen karayeller

İnsanı meczup eden bu deli hislermiş meğer

 

Ben susuyorum

Sen bu şiiri gözlerimden oku

Özlenmiş yalnızlıkların en zehirli oku

Soluğumu kesti benim kalbinin yokuşu

Bundandır belki de ruhumun yok oluşu

                                            İremnaz çapraz

25 Ekim 2021 Pazartesi

Cumhuriyetin Aydınlığı

 Cumhuriyetin Aydınlığı


Bir başkaldırışın hikayesidir cumhuriyet.
Özgürce gökyüzünde kanat çırpabilmektir .
Yaşamın içinde bir varoluş;
İnsanca yaşamanın seçimidir cumhuriyet.

Bir oluş türküsüdür cumhuriyet.
İlmek ilmek Anadolu’da dokunan ,
Karanlıktan aydınlığa çıkış kapısı.
Yol göstericidir cumhuriyet.

İnsanı insan olduğu için sevmektir cumhuriyet.
Çağdaş bir devlet için yenilenmektir.
Yaşamın içinde rengarenk ,
Bir gökkuşağı misalidir cumhuriyet

Eşit olmaktır cumhuriyet.
Kadın erkek çocuk demeden ,
Yeniliğe kucak açabilmektir.
Çağdaş ve güçlü olmaktır  cumhuriyet.

Tarihe önem vermektir cumhuriyet
Güçlü bir vatan için
Daha güzel yarınlara
Çabalamaktır cumhuriyet.

                    Fevzi Türker TURAN

SICAKLIĞIN SAMİMİYETİ

 SICAKLIĞIN SAMİMİYETİ

Kışın ortaları, ne çok soğuktur

Bir odada soba yanar,

Diğer odalar sanki kutuptur

Samimiyet daha da ısıtır odayı

Hele komşular geldiyse çay içmeye

O zaman doyma muhabbete

Zaman geçivermiş bak,

Hiç farkına varmadan

Çocuklar yığmış oyuncakları,

Oyun kurmuşlar kendilerine

Kız duydun mu falancaya ne olmuş,

Anneler yine sohbetin en koyu yerinde

Bizim emmioğlu da işleri büyütecekmiş

Babalar yine iş sohbetinde

Çay da çekirdeksiz olur mu hiç,

Arada bir gelen çitleme sesleri

Televizyonun hafif mırıltısı

Bazen bir şey almak için açılır kapı

Suratına vurur evin soğukluğu

Çocuklar da yavaş yavaş mayıştı

Mızıklamaya başladı

Galiba artık gitme vakti, ama sohbet güzeldi

                                                    Ecrin KOCABAŞ

24 Ekim 2021 Pazar

CUMHURİYET

 CUMHURİYET

Uygarlık, çağdaşlık ,hürriyet,demokrasi denince akla ne gelir? Bunların hepsini barındıran nedir? Refah içinde hür ve mutlu bir şekilde yaşamamızı sağlayan nedir? Cevap özümüz yani Cumhuriyet ‘tir.

“Efendiler,yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz.” derken ne kadar kararlı Atamız. Çünkü bu ülkenin iyiliği, özgürlüğü, çağdaşlığı için Cumhuriyet gereklidir. Özgür bir toplum olarak el ele, kol kola , omuz omuza çağdaşlığa koşmamızı sağlayan en güzel yoldur.

Cumhuriyet demek demokrasi demektir.Halkın düşüncelerini özgürce yansıtmasıdır.Toplumun sesi, davranışları ,özgürlüğü kısacası her şeyidir.Huzurumuzu, bütünlüğümüzü sağlayan bir kurtuluş yoludur.

İşte bu kurtuluş yolunu bize armağan eden Atamıza minnettar olmalıyız.Ne demiş atamız “Ey yükselen nesil! Cumhuriyet ‘ i biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak olan sizlersiniz.” . Biz de ona olan minnettarlığımızı, Cumhuriyet’i ilelebet payıdar kılarak gösterebiliriz.

Bu vatan , bu Cumhuriyet bize emanet. Bu emaneti yükseltmek ve yaşatmak bizim elimizde.Geleceğin çağdaş Türk çocukları olarak bu emanete asla hıyanet etmeyeceğiz. 

EY TÜRK GENÇLİĞİ! BİRİNCİ VAZİFEN TÜRK İSTİKLALİNİ VE TÜRK CUMHURİYET’İNİ İLELEBET MUHAFAZA VE MÜDAFAA ETMEKTİR.

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!

CUMHURİYET

 CUMHURİYET ESERİ

Atatürk’ün ilminden

Zekâsından, fikrinden

Kusursuz yurt sevgisinden

Kuruldu bu cumhuriyet

Cumhuriyetsiz halk beter,

Perişan bir haldeydi.

Atatürk gibi korkusuz bir lider,

Durdu şah karşısına, kurdu cumhuriyeti

Padişah kendisi yapardı,

Dinlemezdi halkını.

Değerini bilmeliyiz cumhuriyetin

Korumalıyız, bu güzel anıtı.

Padişahlığın son yaşında,

Atatürk’ümüzün başında,

Milletimin gözyaşında,

Saklıdır, bu cumhuriyet.

Atatürk’ün sabrı, uzun yolu,

Nefesindeki yorgunluğu,

Uykusuz gecelerinin sonucu

Oldu, kuruldu bu cumhuriyet.

Cumhuriyetsiz bir halk,

Sadece insanlardan ibaret.

Dedi ki Atatürk: “Adaletli olanı yap.”

Bu servet artık gençlerimize emanet.

Cumhuriyet bize emanet.

Sen de bunu farket.

Atamızın ömrü servet

Oldu kuruldu, bu cumhuriyet.

Ülkemizin dört bir yanında,

Askerlerimizin asil kanında,

Vatanımızın taşı toprağında

Yaşıyor bu cumhuriyet.


                            Nesrin Şevval GÜNAY 9/C 383

29 EKİM

 29 EKİM

O gün kalktım erkenden,

Mutlu bir sabah

İşte o gün olmuştuk

Özgür kişiler, özgür devlet.

Kapadım gözlerimi,

Düşledim geçmişi

Bu topraklardan kimler geldi geçti

Ama atalarımız özgürlük bizimdir dedi.

İlan etti Atatürk Cumhuriyeti

İnandı bize,

Bıraktı bu devleti

Türkiye Cumhuriyetiyiz artık, dedi

Şimdi halk oy kullanacak

Yönetim onlarda olacak

Seçecekler liderlerini

Demokrasi için bu gerekli

Yüzlerde çiçek açmış

Ellerde bayrak,

Başımız dik, yüzümüz ak

Aynı coşkuyla kutlarız hala bu günü

Unutulmaz gün bugün

29 EKİM

ÖZGÜR GENÇ

ÖZGÜRLÜĞE UÇAN KUŞ CUMHURİYET

 ÖZGÜRLÜĞE UÇAN KUŞ CUMHURİYET

     Bazen bir kuş olmak istersiniz. Özgürlüğe kanat çırpmak, istediğin yere gidebilmek hem de her istediğin zaman. Kuşlar kadar özgür olmak, herkesin hayallerini süsleyen bir konudur. İnsanlar da var olduklarından bu yana özgür olmak, her istediğini yapabilmeyi dilemişlerdir. Yıllar , asırlar geçtikten sonra bir insan ve onun yanında olan tüm insanlar bunu başarmak için uğraşmıştır. Atatürk... Mustafa Kemal Atatürk... Ömrü boyunca ülkesinin özgür olabilmesini arzulamıştır.
      Ama ne yazık ki kuşların bile özgürlüklerinin son bulduğu bir yer vardır. Kafese girdiklerinde sanki bütün dünya üstlerine yıkılmış gibi hissederler. İnsanlarında aynı kuşlar gibi özgürlüklerinin son bulduğu noktalar vardır. Ama buna bir kişi, karar vermez bizim ülkemizde. Bizim ülkemizde buna halk hep beraber karar veririz birlik olarak, demokratik olarak. Bizce en adili budur. Atatürk bu adil, herkes için eşit olan yöntemi getirmiştir. 29 Ekim 1923... Özgürlüğümüzü kazandığımız, eşitliğimizi elde ettiğimiz , can kalbimiz Cumhuriyetimizin kurulduğu o güzel tarih. O gün sanki bütün ülke bayram yeri. Bir çocuğun eline şeker verirseniz nasıl sevinirse o gün bütün ülke o şekilde sevinçliydi. Kuşlar ise masmavi gökyüzünde cıvıl cıvıllardı. Sanki onların özgürlüğü geliyormuşçasına. Çünkü bir yandan da onlarda bu mutlu ortama ayak uydurmaya çalışıyorlardı. Bizim demokratikliğimizin, özgürlüğünüzün, eşitliğimizin geldiği gün. Demokratik bir devlet olabilmek için Atatürk ve bütün insanlar olarak herkes çok çalışmıştır. Ve oldukça başarılı bir sonuç almışlardır. Şu an bu ülkede Cumhuriyet olmasaydı ortalık savaş alanından farksız olmazdı. İnsanlar birbirlerini öldürür bütün ülke katledilirdi. İşte insanlarında özgürlüklerinin son bulduğu nokta burası. Bizim ülkemiz Cumhuriyet sistemi gibi olağanüstü bir sistemle yönetiliyor. 
      Herkes demokratik olarak oylarını kullanıyor. Çoğunluğun kararına göre her şey yapılıyor. Eşi benzeri olmayan bir sistem. Biz geleceklerini kendi seçen, düşüncelerimizi özgürce açıklayabilen bir milletiz. Biz Türkiye CUMHURİYETİYİZ.

                              Ceylin Kaya 9-C 399

21 Ekim 2021 Perşembe

KÜBRA BAHAR ÇİNAL - YALNIZLIK

 

YALNIZLIK

Bence yalnızlık insanın her şeyi kendi içinde yaşamasıdır. Kimileri için vazgeçilmez bir dost olurken, kimileri için mecburiyetten çekilmez bir arkadaştır. Newton, insanlar köprü kuracakları yerde duvar ördükleri için yalnız kalırlar, der. Bazı insanlar yaşadıkları sıkıntılarla uğraşmak, mücadele etmek yerine kolayı seçip köprüyü yok sayarlar. Yalnızlık, bazen acılı bir durum olurken bazen de aranan kişi olur.

Ben yalnızlığa mahkûm olan bir insanın ruhunu, dibi olmayan bir okyanusta batmış, kaybolmuş, kimsenin haberinin olmadığı, kırık dökük bir tekneye benzetirim. Parçaları her yana savrulmuştur ve toplanamaz hale gelmiştir. En kötüsü ise artık o ruh yalnızlıkla bir bütün haline gelmiştir.

Yalnızlığı kendinden bir bütün gibi gören kişiler etraflarına saydam bir tabaka örerler. Ve hayatlarına ne kadar acı verici olsa da, genellikle mutsuz devam ederler. Dışarıya karşı ne kadar sessiz olurlarsa olsunlar içten içe kulakları sağır edecek haykırışlar savururlar.

Yalnızlık sadece içe kapanıklık olarak düşünülmemelidir. Mesela herkese karşı kahkaha atan ve herkesi eğlendirebilen biri de gün bitiminde maskesini çıkarıp kendini yalnızlığa teslim edebilir. Yahut yalnızlık sadece fiziksel olarak algılanmamalıdır. Psikolojik bakımdan yalnız insanlar da vardır.

Yalnızlığın birçok sebebi olabilir, güvensizlik, özgüvensizlik, ailevi sorunlar, dışlanmışlık… Ama bana sorarsanız yalnızlığın en büyük sebebi sevmemek ve sevilmemektir.

16 Ekim 2021 Cumartesi

OLAMAZ SENSİZ

 

OLAMAZ SENSİZ

 

Yalnız kalmak istiyorum

Gözlerindeki karanlık yansımada

Tek başıma olmaz, olmazsan sen

Olmazsa gözlerin

 

Sen, ben, bir de hayalimizdeki dünya

Duruyoruz el ele her güzel manzarada

Nasıl olsun sadece ben varken

Yokken biz diye bir şey ortada

 

Hani sporcu üşümez derdik ya

Üşüyor ellerim yokluğunda

Yalnız olamam ki artık, bana gözlerin lazım

Sıcaklığı lazım

Ellerinin

 

Ne şairler çare buldu

Ne doktorlar, aşktan yanan kalbe

Biliyorum ki iki ilacı var

Sen ve senin her detayın

 

Anlamaya başladım, zamanla

Kalbimin her teklemesinden

Nefesimin her kesilmesinden

Sensiz olmuyor, olmaz

Olamaz…

Halil SÜKÜT 12/D

12 Temmuz 2021 Pazartesi

YENİ YAŞIN KUTLU OLSUN

 

YENİ YAŞIN KUTLU OLSUN

Yaş almak,

Yaşının sayıca artması demek değil

İnsanın bir sene daha hayatla mücadelesi demek aslında…

Ona bir seneni daha vermek demek,

Onunla bir sene daha koyun koyuna yatmak demek,

Acısıyla, tatlısıyla, hüznüyle, neşesiyle…

Her duyguyla her sabah yeniden başlamak demek güne.

Yaş almak, insanın yaşının bir basamak daha yukarı çıkması demek değil ki!

Bu mümkün mü?

Asla!

Yaş almak ne olacağını bilmediğin yeni maceralara atılmak demek

ama kontrolü elden bırakmamak demek aynı zamanda.

Önceleri denizleri sadece mavi bilirken

Sonradan mavinin bin bir tonundaki denizlerin olduğunu görmek

Yaş almak; aşık olmak demek belki de,

Sessiz sedasız, birdenbire olanından hani.

Sevmeyi, daha çok sevmektir  yaş almak.

Bir böceği, bir karıncayı, kır çiçeklerini…

Belki her şeyden nefret etmek, çok zorlamak, umduğunu bulamamak,

Belki de mutluluktan zırnık koklatılmayınca öfkelenmek yerine sevinçten uçacağın günü ve saati sabırla beklemek…

İnsanlardan kaçmamak, içlerine karışarak kalabalıklaşmak

Korkmak, sıkılmak, ağlamak belli ki yaş almak.

Gerektiğinde susmak

Bazen de ağzına geleni söylemek

Korkmadan, tırsmadan ve dimdik.

Kendine olan güvenin doruk noktasına ulaşmak demektir yaş almak

Düşünen veya düşünemeyen tüm canlılara

Var olan tüm güzelliklerin hepsine

Verebileceğinin fazlasının sende mevcut olduğunu anlamaktır yaş almak.

İnce eleyip sık dokumaktır hayatı bazen

Bazen de hayatın iplerinin elinde olduğuna inanmaktır tüm kalbinle

Yazdıkça yazmak, okudukça okumak, söyledikçe coşmaktır mesela

Yaşamın üzerine serpiştirilmiş kötülükleri bir bir ayıklamaktır yaş almak

Bütün kötülüklere inat!

Yaş almak tek bir güne sığdırılır mı ki

Asla!

Gece ve gündüz gibi mütemadiyen devam eder

Yaşadıkça, öğrendikçe, koştukça, çalıştıkça

Güldükçe devam eder.

Ne hissettiğini gözlerinden anlayan insanları hayatına ortak etmektir yaş almak belli ki.

Bir sene daha büyümek demek, evet.

Belki canın yanacak, sevgisizliğe alışmış insanlarla tanışacak,

Mutsuzluk peşini hiç bırakmayacak belki de.

İşte, bütün bunları cesurca göğüsleyebilmektir yaş almak.

Yaş almak, yılların geçmesi demek değil

İnsan olmayı öğrenmek demektir tüm kalbinle!

 CANSU TAĞIL (2020/2021 MEZUN)

11 Mayıs 2021 Salı

Dila Güzel Fanzin Çalışmasını Yayınladı : Limon



 Limon Sayı 1 İndir

11/B sınıfı öğrencilerimizden Dila GÜZEL'in, okulumuz Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni Derya Balcı danışmanlığında hazırlamış olduğu fanzin çalışması "LİMON".



21 Mart 2021 Pazar

GÖZLERİN

Gözlerine dalıyorum bu aralar

Doğudan batıya uzanan gözlerine

İnsanı korkutacak kadar siyah

Bir o kadar da naif gözlerine


Gözlerine dalıyorum bu aralar

Kalp ritmimi değiştiren gözlerine

Bir atom tanesi kadar küçük

Dünyalar kadar büyük gözlerine


Gözlerinde kayboluyorum bu aralar

Beni benden alan gözlerinde

Bir kar tanesi kadar narin

Bir o kadar da cesur gözlerinde


Gözlerine dalıyorum bu aralar

Kalbimdeki fırtınaların sebebi olan gözlerine


RUMUZ: Ragnar Lordbrok

SÖZ

 

SÖZ

 

AZRA VARDAR – 10/B

   

Açık gri duvarların arasında, üzerinde ince bir şal ile duvarı izliyordu. Oda serindi, penceresi gecenin karanlığını içeri sokmak istercesine ardına kadar açılmıştı. Beyaz perde bir içeri bir dışarı sallanıyordu.  Çam ağaçlarının birbirinde çarpma sesleri duyuluyordu. İçeriye ayın cılız ışığı sızıyordu. Genç kızın içini yıldızlara ve aya bakma isteği kapladı. Ama biliyordu ki pencereye bir kez dönse uçsuz bucaksız gökyüzünün özgürlüğü canını daha çok yakacaktı. Bu yüzden bakmadı, bomboş duvardaki ufak çiziklerden gözlerini ayırmadı.

   İnsanlar ne garip, diye düşündü. Ne kadar da benimsemişler peşin hükmü. Birinin gözlerine bakmaksızın dudaklarındaki küçük bir kıvrımı, zoraki bir kıkırtıyı mutluluk sayarlar. Yüzü güleni dertsiz, derdini anlatanı ilgi meraklısı bulurlar. Her mutsuz ve hayatından memnun olmayan genci ayıplar, şükretmesi gerektiğini söylerler. Genç kız düşünmeyi bırakmak istedi. Gözlerini sımsıkı kapadı. Engellemeye çalışsa da içini bir sinir kapladı. Kendisini yargılayan insanlardan nefret ediyordu. Kapalı kapılar ardını kim bilebilirdi ki? Kimin ne zorluk çektiğini, kimin mutluluğunun neye mal olduğunu, kimin gözlerindeki yorgunluğun sebeplerini nerden bilebilirlerdi? İnsanlar sadece konuşuyordu. Dinlemiyordu. Duyuyordu ama anlamıyordu. Genç kız çok yorgun hissetti. Neden kimsenin ona inanmak istemediğinin sebebini arıyordu. Ailesi tanınan ve saygınlık kazanmış insanlar olduğu için mi? Yoksa ergenliğin getirdiği adrenalin arayışını yalanlarla sağlamaya çalıştığını mı sanıyorlardı? Genç kız bu sefer geçerken çok merak etti. Teninde gezinen pis ellerin izlerini kimse mi görmüyordu? Bu sorunun yanıtsız kalmasından nefret etti. 

             Odasındaki banyonun kapısındaydı şimdi, içeri girmeye cesaret edemiyordu. Lavabonun üzerindeki lekelenmiş aynada kendini görmekten korkuyordu. Artık hiçbir duygu parıltısı olmayan gözleri, yaşıtlarının aksine bakımsız cildi ve saçları, kurumuş ve çatlamış dudakları görmekten ölesiye korkuyordu. Bir süre daha kapının beyaz boyasını izledikten sonra elini kulba attı. Yavaşça çevirdikten sonra içeri girdi ve kapıyı kapadı. Yüzünü görmemek için ayna harici her yerde gözlerini gezdiriyordu. Lüks küvete, pahalı olduğu belli olan havlulara, yerdeki açık mavi üzerine lacivert desenli fayanslara, çeşit çeşit şampuanlar ve sabunların olduğu dolaba baktı. Gözleri dolapta takılı kaldı. Buruk bir tebessüm oluştu dudaklarında. Hiçbir sabunun bedeninde hissettiği iğrençliği geçiremeyeceğini biliyordu. Daha önce defalarca denemişti. Geçiremediği her seferinde deli gibi ağlamış, başı çatlarcasına ağrımaya başladığında yorgunluktan uyuyakalmıştı. Artık denemiyordu bile. Sadece küvete oturuyor ve saçlarını delip geçen damlaları hissetmeye çalışıyordu. Yine aynısını yapacaktı. Uzanıp musluğu açtı ve suyun dolmasına izin verdi. Gözleri suyun dolmasını izlerken solgun elleri tişörtünün eteğine gitti. Üzerini yavaş yavaş çıkarırken tenine değen soğuklukla ürperdi. Kendine bakmamaya çalışarak suyun içine girdi. Parmakları küvete gevşekçe tutunurken bacaklarını uzattı. Başını arkaya attı ve akmaya devam eden suyun yüzüne çarpmasını sağladı. Gözlerini kapayıp ne kadar olduğunu bilmediği bir süre suyun sesini dinledi.

             Göz kapakları açıldığında istemsizce düşünceler tekrardan hücum etti beynine. Tekrardan kalbi sızladı. Ellerini kendi vücudunda gezdirdi. Boynuna, göğsüne, karnına dokundu. En sonunda kollarını bacaklarına doladı ve başını dizlerine yasladı. Biraz olsun huzurlu hissettiğini sanmıştı ama birden gözleri doldu. Ne olduğunu bile anlamadan ağlamaya başlamıştı. Nasıl başladığını hatırlamaya çalıştı. En başında bir oyun sanıyordu. Babası onu çok seviyor ve oynamak istiyordu. Küçükken hiçbir şey anlamıyor ve ona söyleneni yapıyordu. Çocuk aklı ermiyordu ama kendini kötü hissediyordu. Yaşı ilerledikçe farkına varmaya başladı. Kendini çekmek istedi. Ama yapamadı. Kaçmaya çalıştıkça zorlamalar başladı. Elinden bir şey gelmiyordu. Birine söylemekten de çok korkuyordu -ki söylese de inanan olamamıştı- bu yüzden söyleyememiş, içine atmıştı. Zamanla karşı gelemedikçe kendinden nefret etti. Kirlenmiş hissetti. Değersiz bir parçaydı artık. Sanki bedeni ve ruhu sevilmeyi hak etmiyor gibiydi. Gün geçtikçe daha da nefret etti her şeyden. Konuşmamaya yemin etmişti. Yalnızca okula gidiyor ve uyuyordu. Okulunda da tek kelime etmeden eve dönüyordu. Ailesi, özellikle de babası bu duruma çok sinirlendi. Düzgün davranmasını istedi. Genç kız isteği yerine getirmeyince bu sefer şiddet de işin içine dahil oldu. Fiziksel ve duygusal yorgunluğu yenemeyecek duruma gelince pes etti. Etrafa yalan kahkahalar saçtı. Gözlerinde en ufak neşe yoktu ama yüzünden gülümseme eksik olmuyordu. Aradan bir süre geçti. Artık birilerine söylemeye karar verdi. Belki kurtulabilirim umuduyla utana sıkıla anlattı. Ama aldığı tepki onu daha da yerin dibine soktu. Çünkü kimse inanmadı. Sebebini merak etti. Aslında gözünün tam da önündeydi. Mevki ve para. Ailesi varlıklıydı. Çok fazla tanıdıkları ve bağlantıları vardı. Onlara güvenen insan sayısı çoktu. Haliyle bu akıl almaz olaylar inandırıcı gelmiyordu. Aradan zaman geçmesini bekledi ve şansını tekrar denedi. Ama sonuç aynıydı. Bu sefer ayıpladılar onu. Genç olduğunu ve ahlaksız yalanlar söylediğini söylediler. Umudu tükenmişti o zaman. Ne yanaklarındaki kirli okşamaların izleri, ne de yüreğindeki sızı geçiyordu. Savaşmaktan vazgeçmiş durumdaydı. Yorgundu ve acı çekiyordu.

             Ağlaması nihayet dindiğinde yavaşça küvetten çıktı. Ellerini yüzüne bastırdı. Islak saçlarını omzunun ilerisine attı ve yandaki kahverengi havluyu üzerine sardı. Sular damlaya bedeniyle aynanın önüne kadar ayaklarını sürüdü. Birden içine garip bir his doldu. Kaynağını bilmiyordu ama bu hissi sevmişti. Sanki kendisine başarabileceğini fısıldıyordu. Biraz bekledikten sonra ellerini lavabonun iki yanına yaslayıp kendine baktı. Yüzü çökmüştü ve rengi sarıya çalıyordu. Bir süre kendini izledi. Sonrasında gülümsedi. İçten bir gülümseme. Dudakları bu şekilde kıvrılmayalı uzun zaman olmuştu. Parmaklarıyla saçlarını taradı ve havlusunun sıkıştırdığı kısmını çözdü. Ayaklarının dibini boylayan havluyla birlikte soğuk tekrar bedenini esir aldı. Parmakları boynunda gezmeye başladı. Kendisini süzdü ve gözleri aynadaki gözlerini buldu. Derin bir nefes aldı ve sessizce kendine inandığını söyledi. Bu unutulmaz bir geceydi. Kocaman bir adımdı. Çünkü bu gece, bu cehennemden kurtulacağına ve kendisini sevilmeye layık göreceğine dair kendisine söz verdi.

8 Şubat 2021 Pazartesi

MÜNAZARANIN FAYDALARI VE GETİRİLERİ

 

                                                                                                     Batın VURDEM

MÜNAZARANIN FAYDALARI VE GETİRİLERİ

                                                                                                         

            Münazara, bir konuda karşıt görüşleri savunan takımların fikirlerini çarpıştırdıkları bir tartışma platformudur. Bir münazaranın konusu herhangi bir konu olabilir. Ancak ağırlıklı olarak güncel, sosyal ve siyasi meseleler tartışılır. Münazaranın farklı türleri vardır. Bunların içinde İngiliz Parlamenter Münazara en çok kullanılan türlerden biridir. Köken olarak İngiliz Parlamentosu’na dayanmaktadır. Parlamenter münazarada hükümet ve muhalefet olmak üzere iki taraf vardır. Bir oturumda hükümet bir yasa tasarısı sunar ve bu yasa tasarısı belli bir kurallar çerçevesinde iki taraf arasında tartışılır. Tartışma sonucunda jüri heyeti sıralamayı belirler ve bir geri bildirim yapar. Bu geri bildirim jürinin puanlama yaparken neleri dikkate aldığını, hangi konularda hata yapıldığını ve nelerin iyi yapıldığını içerir.

            Münazaranın sosyal yaşamda, kişinin kendi hayatında, birçok konu ve alanda insanlara çokça fayda sağladığını görmekteyiz. Bu faydalardan bazıları şunlardır:

1-     DİKKATLİ VE ELEŞTİREL DÜŞÜNME

Belki de münazırların öğrendiği en önemli beceri, titiz ve eleştirel düşünme yeteneğidir.Bir dizi çalışma, tartışmaya katılımın münazara öğrencilerin eleştirel düşünmesini oldukça etkilediğini göstermektedir. Münazara kişiyi problem çözmeye ve yenilikçi düşünmeye teşvik eder ve öğrencilerin kavramları daha anlamlı kılan kelimeler ve fikirler arasında bağlantılar kurmalarına yardımcı olur. Münazara öğrencilerine geniş karmaşık bilgi gövdelerini sentezlemeyi, yaratıcılığı kullanmayı ve farklı düşünme yollarını uygulamaları öğretilir. İyi düşünmeyi öğrenmek, bir öğrencinin hayatının her alanında geniş kapsamlı etkilere sahiptir.

2-      AKADEMİK VE MESLEKİ BAŞARI

Günümüzde bir işe girerken sadece kişinin okuduğu üniversite ve diploması yeterli olmamaktadır. Şirketler ve işveren kimseler okul ve diploma dışında bazı kriterler de istemektedir. Örneğin; takım çalışması, iletişim kabiliyeti, eleştirel düşünme,analitik düşünme gibi bazı yetenekler ve beceriler istemektedir. Münazarada kişiye bu becerileri kazanmasına yardımcı olmaktadır.

3-     KÜLTÜREL VE SOSYAL KATKILAR

Münazara maçlarında, konular maçın 15 dakika öncesinde verildiği için münazırların maç öncesinde de büyük bir hazırlıkta bulunması gerekir. Münazara maçlarında ekonomi modelleri, devlet politikaları, feminist hareketler, güncel, tarihi ve benzeri konular tartışıldığı için münazırların bunları araştırıp bu konulara yeterince hâkim olması gerekir. Bu yüzden münazırlar dolaylı yoldan kendi genel kültürlerini ve bilgilerini oldukça geliştirir.

4-      KİŞİSEL GELİŞİM

Münazara kişinin kendini birçok yönde geliştirmesine olanak sağlar.Münazırlar topluluk önünde konuştukları için hitabet ve iletişim kabiliyetlerini fazlasıyla geliştirmektedirler.Münazırlar maç içinde konuyu analitik düşünme becerisi ile alt başlıklarını inceleyip değerlendirebilirler. Münazırlar kendi takım arkadaşları ile uyumluolmaları gerektiği için takım çalışması ve iş bölümü gibi konularda da kendilerini oldukça geliştirmektedirler.

5-      EMPATİ KURMAK VE FARKLI DÜŞÜNCELERİ DEĞERLENDİRMEK

Münazara maçlarında taraflar ve konular kura ile belirlenir. Bu yüzden kişiler kendi fikirleri ile uyuşmayan görüşleri bile savunmak zorunda kalabilir. Münazırların maçı daha etkili şekilde oynaması için kendilerini başkalarının yerine koyması gerekebilir.Bu sayede kişiler empati yapmayı ve farklı görüşleri, düşünceleri ve durumları daha objektif bir şekilde değerlendirebilir. Bu da kişiyi hem sosyal alanda hemde bireysel alanda oldukça geliştirmesine olanak sağlar.

6-      MÜNAZARANIN OLUŞTURDUĞU SOSYAL ORTAM

Münazara turnuvalarında ve topluluklarında kişiler kendileri gibi başka bireylerle aynı ortamda bulunmaktadır. Bu tür organizasyonlar kendilerini geliştirmek isteyenlere,akademik ve sosyal alanda kendilerini örnek alabilecekleri kişiler ile tanışma fırsatı sunar.Bu sayede kişi hem güzel bir sosyal ortam edinmiş olur hemde kişiler kendilerini geliştirebilecekleri rahat bir ortamda olurlar.

7- ÖNEMLİ ÇAĞDAŞ SORUNLARIN ARAŞTIRILMASINI VE YOĞUN ANALİZİNİ SAĞLAR

Genel olarak okul eğitimi yalnızca çeşitli yeni konulara değinirken münazara konuları öğrencilerin normalde tartışmayacağı ve çoğu müfredatın izin verdiğinden çok daha derinlemesine konuları kapsar. Bazı münazırlar bir konu üzerinde çok uzun süre konuyu araştırıp tartıştıktan sonra artık genel olarak bu konuyla daha çok ilgilendiklerini söylüyorlar. Amerika’da Homeschool liginin ulusal tartışmada münazara ile sonuca ulaştığı bazı konular aşağıda verilmiştir:

2002-2003 - Çözüldü: Amerika Birleşik Devletleri'nin ticaret politikasını şu alanlardan biri veya her ikisi dâhilinde önemli ölçüde değiştirmesi gerektiği: Orta Doğu ve Afrika.

2001-2002 - Çözüldü: Birleşik Devletler federal tarım politikasını önemli ölçüde değiştirmelidir.

2000-2001 - Çözüldü: Amerika Birleşik Devletleri'nin göçmenlik politikasını önemli ölçüde değiştirmesi gerektiği.

1999-2000 - Çözüldü: Birleşik Devletler Anayasası'ndaki 16. değişikliğin ve tüm federal, kişisel ve kurumsal gelir vergilerinin yürürlükten kaldırılması ve alternatif bir planla değiştirilmesi gerektiği.

1998-1999 - Çözüldü: Birleşik Devletler federal kampanya finansmanını yöneten kuralları önemli ölçüde değiştirmelidir.

1997-1998 - Çözüldü: Kongre, ABD işletmelerinin yabancı ülkelere taşınmasını engelleyen yasalar çıkarması gerekti.

Sonuç olarak münazara, hem toplumsal hem de kişisel anlamda fazlasıyla getirisi olan bir tartışma platformudur. Bu konuda araştırma yapan herkes yaptıkları araştırmalarda bunun doğru olduğunu kanıtlamıştır. Münazırlar,  münazara ile tanıştıkları için sosyal yaşamda ve sanırım en çok da iletişim ve iş ortamında genel olarak biraz daha öndedirler. Toplumsal konuşmalar yapmak, yani bir topluma hitap etmek, karşılıklı diyalog kurmak bu insanlar için daha kolaydır. Özgüvenleri daha fazladır. Tam da bu yüzden münazarayı daha fazla ön plana çıkarmalı ve bu alanda sık sık çalışmalar yapılmalıdır.

Batın VURDEM

                                                                                                          11-B 537

 

 

 

KAYNAKÇA

www.wikipedia.org

https://www.home-school.com/Articles/the-benefits-of-debate.php

https://www.nfhs.org/media/1018339/past-resolutions.pdf

https://www.tandfonline.com/doi/abs/10.1080/03634529909379149

https://eric.ed.gov/?id=ED349586

https://www.munazarahitabet.org/

https://www.argumanfabrikasi.com/

https://www.americandebateleague.org/benefits-of-debate.html#/

https://www.rowlandhall.org/uploaded/PDFs/Debate/Benefits_of_Debate_-_Skills.pdf

25 Ocak 2021 Pazartesi

 

Minel Candemir 11/D 614

ŞİİRE ÇEŞİTLİ PERSPEKTİFLERDEN BİR BAKIŞ

Şiir, yüzlerce kez tanımı yapılmış ve bu tanımların hepsinde karşılığını bulmasına rağmen üstüne söylenen her bir sözde yeni anlamlar yaratan bir edebi türdür. Bu yüzden şiir yazan herkes bu türü kendine göre yeniden tanımlar. Tanımı bu kadar çok olan bir türün ürünü de fazladır. Bunun nedenlerinden biri, şiirin sözlü yazın türüne dayanıyor olmasıdır. Türk edebiyatında şiir asırlarca geleneği olan bir türdür. Roman, hikâye, tiyatro gibi 19. yüzyılda tanıdığımız türlerin  aksine, şiirimiz zirvelerde seyreden, edebi zevki kılcal damarlarına kadar hissettiren ve olgun yapısı ile örnek alınan bir seviyededir. “Biz ezelden beri şair milletiz ve edebiyat -bütünü ile- şiir demektir bizim için. Bu şiir -Tanzimat’tan çok önce- sınırlarını yoklamış, kıvamına erişmiş, mükemmeli yakalamıştı.(Meriç 2005: 325). Bunun yanında şiir, şairin duygularının ve deneyimlerinin de bir sonucudur. Her insan hayatı boyunca farklı şeyler yaşar. Dolayısıyla duyuş ve düşünüşün dışa vurumların şekli farklıdır.

Şiiri ayrı iki bakış açısı altında incelemek gerekirse, bunlardan ilki şiiri üretenlerdir. Şiiri üreten herkes bunu neden yaptığıyla ilgili farklı görüşler bildirir. Örneğin; Rainer Maria Rilke ‘’Bazılarının sandığı gibi mısralar duyguların değil, yaşanmış deneylerin sonucudur.’’ der şiir için. Şiirin, insanın yaşadıklarıyla doğduğunu söyler. Bazı şairler ise şiir yazma sebebini olarak psikolojik rahatlama ve duygusal boşalımı gösterirler. Ancak Lautreamont da duygularını sağaltmak için şiirler yazanları PoesiesI’inde acımasızca eleştirmiş ve onlara “Herkesin önünde ağlamayın” demiştir, “Mutsuzsanız, okura söylememelisiniz bunu. Kendinize saklayın onu.” Kendi döneminin şairlerini hem de  Lamartine, Hugo, Musset gibi tanınmış ve büyük şairlerini “Her zaman ağlamaklı” olmakla itham etmiştir. Ona göre hakiki şiir “İnsanın kendi kendisiyle, tutkularıyla girdiği savaşımlardan söz etmez, ayrıklık olarak.”

Şiirin yazılma nedenleri bu kadar fazlayken şairin amaçları da farklılık gösterir. Örneğin; Nazım Hikmet, Rıfat Ilgaz, Ahmed Arif gibi şairler toplumcu şairlerdir. Şairler "toplum için sanat" doğrultusunda toplumsal kaygı güderek eserler vermiş ve gelecekçilik (fütürizm) akımından etkilenmişlerdir. Bu anlayışta eser veren şairler, şiirde önemli olanın "içerik" olduğunu savunup sanatsal kaygı gütmeden ölçüsüz ve uyaksız şiirler yazmışlardır. Eserler geniş kitlelere hitap etmek amacıyla yazılmıştır. Şiirde bireysellikten çok kolektiflik vardır. Güneşi İçenlerin Türküsü, Memleketimin Şarkısı, Alişim edebiyatımızda toplumcu şiirlerin birkaç örneğidir. Toplumcu şiirin yanı sıra Ahmet Haşim, Tevfik Fikret, Cenap Şehabettin, Ece Ayhan, İlhan Berk gibi şairler ise şiirlerinde sanatsallığı hedeflemişlerdir. Dünya edebiyatında Paul Valery, Arthur Rimbaud, Charles Baudelaire de şiirin asıl amacının sanat olduğu bu görüşü benimsemişlerdir. Bununla ilgili Valéry: “Gerçek şiirin, asıl sanat eserinin kendi varlığından başka bir amacı yoktur. Kendisinde başlar, kendisinde biter. Bütün soyluluğu da buradan gelir.” demiştir. Şiire bu perspektiften bakan sanatçılar Parnasizm ve Sembolizm gibi edebi akımlardan etkilenmişlerdir.

Yazılma amacı gibi dil kullanımı konusunda da şairler çeşitli ayrılıklar yaşamışlardır. Türk Edebiyatında bu konuya dönemsel olarak bakıldığında; Tanzimat 1. Dönem şiiri, dilin bir an önce konuşma diline yaklaştırılması gerekliliğini savunur. Buna rağmen dilinin sade olduğunu söylemek zordur. Tanzimat İkinci Dönem ise bu düşünceden tamamen uzaktır. Servetifünun Dönemi’nde çok ağır ve süslü bir dil kullanılmıştır. Daha önce kullanılmamış Arapça ve Farsça kelimeler, tamlamalar kullanılmıştır. Müzikalite yönünden ahenkli buldukları, estetik anlayışlarına uygun kelimeleri kullanmışlardır. Tevfik Fikret’in ‘’Güler görür de o çeşm-i siyâhı ağlardım,/ Cihânda bir bu iken rûhumun temennâsı;/Evet, ben anlardım:/O tatlı giryelerin ayrılıktı ma’nâsı.’’ dizeleri Servetifünun dönemi dil anlayışına uygundur. Fecriaticiler,Servet-i Fünunculara tepki olarak ortaya çıktıklarını söyleseler de, sanat anlayışı bakımından onların devamı olmaktan öteye geçememişlerdir.Arapça, Farsça kelime ve tamlamalarla yüklü, ağır, süslü bir dil ve şiirde müzikaliteyi, ahengi ön plana çıkaran bir sanat anlayışı hakimdir. Milli Edebiyat Dönemi’nde ise dilde sadeleşme hedef alınmış, yabancı kelime ve tamlamalardan arınmış arı bir Türkçe kullanılması gerektiği savunulmuştur. Ziya Gökalp’in Turan adlı şiiri -Nabızlarımda vuran duygular ki tarihin/Birer derin sesidir, ben sahifelerde değil/Güzide, şanlı, necip ırkımın uzak ve yakın/Bütün zaferlerini kalbimin tanininde/Nabızlarımda okur, anlar, eylerim tebcil.- Milli Edebiyat Dönemi dil anlayışına sahiptir. Türk Edebiyatı’nın ilerleyen dönemlerinde de dil kullanımı konusunda farklılıklar oluşmuştur.

Şiiri üretenler hem Türk hem Dünya Edebiyatında pek çok konuda farklı görüşleri savunmuşlardır. Bu görüşler, şiir sanatının zenginleşmesine katkı sağlamıştır.

 

 

Kaynakça

Rainer Maria Rilke, Şiir Nasıl Doğar?

Sedat Öztekkeli, Fecriati Topluluğu

Jules Supervielle, Şiir Sanatı Üzerine Düşünceler

Ahmet Haşim, Şiir Hakkında Bazı Mülahakatlar

 

Öne Çıkan Yayın

Okulumuzun Tarihçesi

Bandırma Anadolu Öğretmen Lisesi İlçe Milli Eğitim Milli Eğitim Müdürlüğümüzün talebi, bölge milletvekillerimizin destek ve katkılarıyla, e...