21 Aralık 2022 Çarşamba

Yuvarlanan Kız

 


Tik. Tak. Tik. Tak.


Gözleri buz mavisi duvara çakılı saatin ibresiyle kapı arasında mekik dokuyor; bir yandan da bacağını hışımla, sanki vücudunda birikmiş tüm sinirleri atarmışçasına sallıyordu. Göğüsüne oturan yumru onu boğuyor, sanki oracıkta son nefesini verecekmiş gibi hissediyordu.


Tik. Tak. Tik. Tak.


Sanki o mavi duvarlar üstüne geliyordu, o duvarların bile maviye boyanmasının bir sebebi varken onun varlığının hiçbir anlamının olmaması yüreğini burkuyordu. Mavi renk huzur verirdi, insanın ruhunu dindirirdi. Söyleyin o zaman; neden bu kadar canını yakardı mavi rengi?


Tik. Tak. Tik. Tak.


“Beş dakika, sadece beş dakika ve kurtulacaksın.” diye iç geçirdi içinde çalkalanan hiddetli dalgaları yatıştırmayı denerken. Kendini kandırıyordu; nasıl olsa her gün yine aynı saatte, yine aynı yerde, aynı halde bulacaktı kendini bu döngünün daha ne kadar süreceğini bilmeksizin. Hayatı tıpkı bir hamam böceğininki kadar monotondu; hayatta kalmak, temel ihtiyaçlarını gidermek dışında bir gayesi yoktu.


Her şey nerede ters gitmişti? Sürekli kafasını kurcalardı bu soru. Sonra geçiştirirdi bu düşüncelerini. “Olan oldu. Geçmişi kurcalamanın bir mantığı yok.” der, önüne verilen işi tamamlamaya koyulurdu. Dertlerini eşelemekten huzursuzluk duyardı oldu olası.


Tik. Tak. Tik ve tak. Derin bir nefes alıp iç çekti. Vakit gelmişti, oturduğu konforsuz sandalyesinde doğruldu, ağır ağır eşyalarını toparlamaya başladı. Ofisin yine mavi duvarlarına sabitlenmiş portmantodan yünlü montunu alıp odadan dışarı attı kendini. Merdivenlere yöneldi, cilalanmış tahta trabzanları kavrayarak basamaklardan birer birer inmeye başladı. Alt kata inince çıkış kapısının yolunu tuttu. Binanın alt katı ona her zaman daha samimi gelirdi, belki ona çıkışı anımsattığı için, belki duvarları mavi rengi olmadığı için. Sonra merak ederdi; acaba alt katta çalışsaydı üst kat mı gözüne cazip gelirdi? Bu sefer beyaz duvarların ruhsuz, boş hissettirdiğini mi düşünürdü? Ne de olsa insanoğlunun doğasındaydı bu, asla sahip olduğunla mutlu olmamak ve neye sahip değilsen ona imrenmek.


Dışarıya çıktı, hava soğuktu ancak havada asılı nem soğuğu biraz da olsun yumuşatıyordu. Her akşam olduğu gibi 6 numaralı otobüse binip bir başına yaşamını sürdürdüğü apartmana gidecekti. 6 numaralı otobüs her zaman tıka basa dolu olurdu; herkesin nefesi birbirine karışır, oturmaya yeri bırakın, tutunmak için yer kalmazdı. Dakikalar geçtikçe nefes almak zorlaşır, bir sıcaklık kaplardı tüm aracı. Kalabalık olmasına rağmen çok ölü hissettiyordu otobüs, her gün eğri çehreli insanlar doluşur; tek mimik, tek kelime etmeden duraklarda inerlerdi.


Otobüs durağında beklemeye başladı, otobüs hep iş çıkış saatinden beş dakika sonra gelirdi. Durakta kimse olmamasına rağmen oturmadı metal banka, yavaş yavaş içine işleyen soğukla doğrudan temas etmek istemedi, altı üstü beş dakika dikilecekti ayakta zaten. Vakit öldürmek için ayağıyla ritim tutturmaya başladı. Ritme kapılıp gitmişken beş dakikanın çoktan geçtiğini fark etti, aldırmadı. Sonra bir beş dakika ve bir beş dakika daha… Bir terslik olduğunu düşündü, herhalde arıza yaptı araç diyerek 6 numaralı otobüse binme umudunu yitirdi. Yaşadığı çevreye yakın olan 13 numaralı otobüs aklına geldi, ona binme kararı aldı.


Apartmanına 13 numaralı otobüsle vardı. Dairesinin kapısının önünde durdu; elini çantasına daldırdı, anahtarını aramaya başlamasıyla apartmanın otomatik ışıkları söndü. Işıkların geri yanmasını sağlamak için kollarını havaya kaldırdı, bir sağa bir sola salladı. Işık, küçük figürüyle karanlıkta çırpınan kızı algılayamadı. Bu sefer zıpladı ışığın algılamasını umarak. Bu çabası da başarısız olacak ki içinde fırtınalar koptuğunu hissetti. Normalde sinirlenilecek bir şey değildi belki, ancak yorgun vücudu en küçük olumsuzluğa tahammül edemeyecek vaziyetteydi.


“Neden görmüyorsun beni?” diye yankılandı tüm sesi apartmanda, ne yaptığının bilincine varınca kulakları ve suratı kırmızıya büründü. Komşularının duymadığını umarak anahtarlarını aramaya geri koyuldu. Elini çantasına geri daldırdı, çantasına nazaran soğuk kalan anahtarları eline iliştiği gibi kapının deliğine yerleştirip kilidi açtı.


Evi her zamanki gibi aynıydı, her içeri adımladığı zaman evin havasızlığı onu boğardı, bu yüzden camları geldiği gibi açmak onun günlük rutininin bir parçasıydı. Loş ışıklarla aydınlatılmış koridorun hemen sol tarafında kalan mutfağa girdi. Mutfak pek büyük değildi fakat işini görüyordu. Uzun saatler işte geçirdiğinden evde vakit geçiremezdi zaten. Kendine vakit ayıramıyordu, ayıramıyorsa iyi maaşlı bir işte çalışmanın mantığı asla kafasına yatmıyordu ancak buna karşı gelecek bir şey de yapmıyordu. Var olan düzenini bozmak, sisteme ayak uydurmamak, işleri kitabına göre yapmamak ona korkutucu gelirdi.


Camın kulbundan tuttu, yukarı doğru kaldırırken arkasında bir nefes hissetti. Araba görmüş bir ceylan gibi irkilerek arkasına döndü.


“Sakin ol, benim.” siyahlar içine bürünmüş çocuğun yumuşak sesini duyunca rahatladı. “Neden arkamdan öylece geliyorsun, ödüm patladı.” Çocuk cevap vermedi, sadece yüzüne bir tebessüm yayıldı. Nadiren gülümserdi ancak pek de yakışırdı ona. Uzun kirpikli gözleri kısılır, dudaklarının yukarıya kıvrılmasıyla gamzeleri ortaya çıkardı. Belki de gülümsemesini yakalamak zorlaştıkça o kadar güzelleşiyordu. Genellikle yorgun gözleri, durgun mimikleriyle hatırlardı onu.


“Nasılsın bugün? Her zamankinden fazla yorgun gözüküyorsun.” Kız başını öne eğdi, kendisinin ne kadar bitkin olduğunun bilincinde olsa da başkasının fark etmesi yüreğini burkmuştu. Kırık bardaktan su içiyordu aylardır. Hayır, hatta kırık bardağın parçaları boğazını parçalıyor, artık kendi kanını içiyordu. “Öyleyim.” diye mırıldandı usulca. Gözlerinin dolduğunu hissetti, şimdi göz yaşlarını tutmak için cebelleşiyordu.


“Artık yuvarlanmaktan yorulmadın mı?” diye soru yöneltti çocuk ona. “Yuvarlandıkça sadece kendine zarar veriyor, yaralanıyorsun.” Kız başını iki yana onaylarcasına salladı. O sırada gözlerinden birer damla yaş geldi, sıcaklığı tenini okşuyordu.


“Evet, belki de yuvarlanmayı durdurmanın vakti geldi


                                                          Dilşat Gümüş 10-A


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

Okulumuzun Tarihçesi

Bandırma Anadolu Öğretmen Lisesi İlçe Milli Eğitim Milli Eğitim Müdürlüğümüzün talebi, bölge milletvekillerimizin destek ve katkılarıyla, e...